Tolga Doğru
![](https://static.wixstatic.com/media/a69900_4ecc0a20b3fb4332bc0936c1387bf13f~mv2.jpg/v1/fill/w_770,h_451,al_c,q_80,enc_auto/a69900_4ecc0a20b3fb4332bc0936c1387bf13f~mv2.jpg)
ÖZ
Ülkemizin tüm anayasalarının hayvan ve çevre haklarıyla ilişkilerini kronolojik bir perspektifte değerlendirdiğimiz bu yazıda Hayvan ve Çevre Hakları adına atılmış hukuki ve bürokratik adımların yanı sıra bazı gelişmelerin sosyal refah devleti olma yolundaki gereksinimlerden ortaya çıktığı ve yetersiz kaldığına da değinilmiştir. Türkiye gibi hem evcil hayvan hem sokak hayvanı hem de vahşi hayvan nüfusunun yoğun olarak bulunduğu ülkelerde Hayvan Haklarının devlet politikası haline getirilmesinin elzem olduğuna ve bu yönde yapılacak çalışmaların geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.
1. 1876 Anayasası ve Türk Devlet Geleneğinde Modern Temel Hakların Ortaya Çıkışı
2. 1921 Anayasası
3. 1924 Anayasası ile Cumhuriyet’in Hayvan ve Çevre Hakları için Hazırladığı Zemin
4. 1961 Anayasası ve Hayvan Hakları Derneklerinin Modern Türkiye’de Kendine Yer Bulması
5. 1982 Anayasası ve Günümüz
Anahtar Kelimeler: 1876, 1921, 1923, 1961, 1982 Anayasaları; Hayvan ve Çevre Hakları, Türk Anayasacılığında Hayvan Haklarının Gelişimi.
1. 1876 Anayasası ve Türk Devlet Geleneğinde Modern Temel Hakların Ortaya Çıkışı
Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılları Türk Anayasacılığının ve kanuni idare anlayışının gelişim gösterdiği, vatandaşlık ve ulus devlet bağlamının belirlendiği, bunlarla beraber vatandaşlık ve temel insan haklarının güvence altına alınmaya başladığı dönemlerdir.
1876 Kanuni Esasi Anayasası Türk Anayasacılık tarihinin ilk anayasası olmakla birlikte genel muhtevası temel hak ve özgürlüklerin neler olacağının belirlenmesinden ziyade meşruti monarşiye geçişin yollarını aramak olmuştur. Bu bağlamda 1876 yılındaki ilk hali ve 1909’da uğradığı değişikler anayasa metnini temel hakların neler olduğunu açıkça belirten haklar bildirgesinden ziyade temel haklarda malumun ilanı yapılmış asıl olarak günün siyasi konularına eğilmiştir. Bu durum çevre ve hayvan hakları ile ilgili doğrudan düzenlemeler olmamasına neden olmuş lakin Anayasanın geleneksel şeri ve örfi hukukun izlerini taşımasından mütevellit, çevreye ve hayvanlara saygı birkaç farklı noktada vurgulanmıştır.
2. 1921 Anayasası
1921 anayasası dönemi savaşlar ve olağanüstü ihtiyaçlar sebebiyle doğrudan bir anayasa olup olmadığı tartışma konusu olan, daha çok isminden de anlaşılacağı üzere “teşkilâtı esasi”yi düzenleyen bir anayasa olmuştur. 23 maddelik yumuşak ve çerçeve anayasa olma özelliği taşıyan bu metin temel hak ve özgürlüklere yer vermeyen tek anayasamızdır.
3. 1924 Anayasası ile Cumhuriyet’in Hayvan ve Çevre Hakları için Hazırladığı Zemin
Temel hakların asıl gelişim yaşadığı alan Cumhuriyet dönemiyle birlikte olmuştur. Genç Cumhuriyetin kuruluş belgesi olan 1924 Anayasası taşıdığı özellikleler ile Cumhuriyet rejiminin oluşmasına, vatandaşlık kavramının gelişmesine ve daha da önemlisi bir Ulus Devlet olma ihtiyacına cevaplar sağlamıştır.
Medeni ve sivil hakların geliştirilmesi, seküler modern hukuk mevzuatının gelişimi, laik devlet anlayışı temel hakların da gelişiminde kendini göstererek, 1876 anayasana göre daha oturaklı hale getirmiştir. Lakin bu anayasa yeni kurulmuş bir devletin genel ihtiyaçlarına yönelik olması ve merkezi devletin yeni şekillenmesi sebebiyle uygulamada ve kategorize etmede problemler yaşamıştır. Temel hak ve özgürlükler belirtilmiştir lakin kategorize edilmemiştir. Hakların güvence altında olduğu söylenmiştir lakin hangi mekanizmasının bunu nasıl garanti edeceğini, denetleyeceğini belirtmemiştir. Temel hakların içerisinde hayvan ve çevre hakkında doğrudan yer verilmemekle birlikte bu dönemde (1924-1961) belediye kanunu, umumi hıfzıssıhha kanunu, köy kanunu, orman kanunu gibi kanunlarla çevre ve hayvan haklarına dolaylı sınırlama, koruma ve düzenleme getirilmiştir.
4. 1961 Anayasası ve Hayvan Hakları Derneklerinin Modern Türkiye’de Kendine Yer Bulması
Cumhuriyet döneminin en özgürlükçü anayasası olarak da kabul edilen 1961 Anayasası genel muhtevası siyasi hallerden arındırıldığında oldukça parlaktır. 61 anayasası ile birlikte 1924'ün temel eksiklikleri giderilmiş ve geliştirilmesi sağlanmıştır. I., II. ve III. kuşak haklarının düzenlendiğini ve kategorize edildiği bu anayasada, bu hakları korumak için Anayasa Mahkemesi mekanizması da ortaya koyulmuştur.
1961 Anayasası’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırdığı en önemli nitelikler arasında sosyal devlet anlayışı gelmektedir. Aslında Cumhuriyetin kuruluşundan sosyal politikalara önem verilmeye çalışılmıştır ancak bunun anayasaya girmesi 1961 Anayasası ile olmuştur. Anayasanın İkinci maddesiyle, “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir” denilerek metin hukuk devleti olan, insan haklarına dayalı, sosyal bir devlet portesi çizmektedir. Anayasanın gösterdiği sosyal adalet hedefi, kişilere ve gruplara tanımış olduğu sosyal haklar, örgütlenme ve sendikalaşmanın önünün açılması temel hakların gelişimi için hayli önemlidir. Özellikle sosyal devlet ve hukuk devleti vurgusu önemlidir. Bu kavramlarla birlikte devlet gerektiği yer vatandaşları ve anayasada saydığı ilkeleri korumak için güncel hayata müdahale edebilecektir. 1982 Anayasasına da sirayet eden bu durum devletin çevre ve hayvan hakları için doğrudan pozisyon almasına imkân tanımaktadır.
Çevre ve hayvan hakları konusunda ise açık düzenlemelere yer vermeyen metin, örgütlenme haklarına izin vermesi sebebiyle döneminde birçok hayvan ve çevre hakları derneği ve kuruluşunun oluşmasına olanak sağlamıştır.
![](https://static.wixstatic.com/media/a69900_83a80323d01b41b39a8190a0176402a7~mv2.jpg/v1/fill/w_612,h_456,al_c,q_80,enc_auto/a69900_83a80323d01b41b39a8190a0176402a7~mv2.jpg)
5. 1982 Anayasası ve Günümüz
Anayasal metinleri 1808, Anayasacılığı 1876’yla başlayan Türk Anayasacılık harekâtı; İlk haliyle tartışmalar yaratan 1982 Anayasası geçirdiği değişimler ile (1987-1988-1993-1995-1999-2001-2004-2007-2010-2017) güncelini devamlı korumuş ve metinini geliştirmiştir. Günümüz Türkiye’sinin halen yürürlükte olan aktif 1982 tarihli bu anayasası da üzücü biçimde hayvan hakları konusunda doğrudan düzenlemeye gitmemiştir. Hak ve özgürlükler bağlamında modern devletlerin hukukuna yakışır seviyeden olan, kategorizasyon ve hakların neler olacağı, özel sınırlama sebeplerine ve bu hakları koruma yollarının çeşitliliğine hayli yer verilmiş olan anayasamız çevre ve doğal yaşam hakkında açık düzenlemelere yer vermiş lakin hayvan hakları konusunda dolaylı hükümlere yer vermiştir.
1982 Anayasası’nda hayvan hakları ilişkin doğrudan hüküm bulunmaması bir eksikliktir. Ancak Anayasanın 56. maddesine göre, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” hükmü yer almaktadır. Anayasa’nın bu hükmünden hayvan hakları konusunda şu sonuca varabiliriz: Hayvanlar, doğanın bir parçası ve vazgeçilmez bir unsurudur. Sağlıklı ve dengeli bir çevre ancak, hayvanların varlıklarının kabul edildiği ve yaşam sürdürdükleri bir ortamda sağlanabilir. Hayvanlar olmadan doğadan ve çevreden önemli bir unsurun eksileceği ve doğanın dengesinin bozulacağı muhakkaktır. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak, ekolojik dengeyi sağlamak hayvanların da korunmasını gerektirir.
56. maddenin çevre hakkı konusunun, yaşamın içinde gerçekleşen çevre olduğunu; amacı da insanların ve tüm canlı varlıkların yaşadığı yer olan çevrenin korunması, sağlıklı ve dengeli bir çevreyle hem insanların hem de hayvanların korunabileceğini belirtmiştir, bu bakımdan Anayasanın 56. maddesinde hayvan haklarını içeren bir hükme yer verildiği söylenebilir.
Anayasa’nın “Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi” başlıklı 169’uncu maddesinin orman alanlarının ve ormanlarda yaşayan hayvanların korunması bakımından bir düzenlemedir. Bu madde; “Devlet, ormanların korunması ve sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez” hükmünü içermektedir. Anayasa’nın bu maddesi ülkenin orman varlığının korunmasına yönelik hükümler taşımaktadır. Anayasa’nın 56. maddesi kadar elverişli olmamakla birlikte, bu hükümden de hayvanlar hakkında sonuçlar çıkarılabilir. Bu maddeden hareketle, Anayasada, ormanların ağaçlarla birlikte temiz hava, su, toprak, bitki örtüsü ve hayvan topluluklarından oluştuğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla hayvanlar ekolojik dengenin sağlanmasında önemli bir faktör olarak kabul edilmekte ve çevrenin sahipleri arasında yer almaktadır. Şöyle ki; Ormanların yalnızca ağaçlardan ibaret olmadığı ağaçlarla birlikte temiz hava, su, toprak, bitki örtüsü ve mikroorganizma ile hayvan topluluklarının birlikte ormanı oluşturduğu söylenebilir. Bu ortam kendine özgü bir ekolojik sistemdir. Devlet orman varlığının korunmasını, ormana zarar verebilecek eylemleri önleyecek tedbirleri almayı görev saymıştır. O halde bütün halinde korunması gereken orman, içinde barındırdığı canlılarla birlikte korunmalıdır. Dolayısı ile ormanda yaşayan hayvanların da korunmasını hedef alan, ormanlara zarar veren eylemleri ormanda yaşayan hayvanlara zarar veren eylemler olarak niteleyip yasaklayan bir hüküm içerdiği sonucuna varılabilir. Bu bağlamda, Anayasanın 169’uncu maddesinin ormanlar içinde yaşayan hayvanların da korunmasını sağlayan ve ormanlara zarar verenlerin hayvanlara da zarar vereceğini kabul ederek bu durumu yasaklayan hükümlere yer verdiği söylenebilir.
Hayvanların anayasal düzeyde korunması, hayvanların çıkarlarının insanlara verilen temel hak ve özgürlüklerle eşit düzeyde değerlendirilmesi anlamına gelmektedir. Anayasal korumalar sonuç itibariyle yeni yasaları kendiliğinden kanunlaştıramaz; ancak mevcut yasalar Anayasa Mahkemesi tarafından anayasaya aykırılık nedeniyle iptal edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 1982 “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152. maddesi, Kanunların veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin anayasaya aykırılığını mahkemelerce ileri sürülmesi usulü olan itiraz yolunu düzenlemiştir. Anayasadaki hükümlerin bu şekilde korunmasıyla temel hak ve özgürlüklerin ve ilgili maddelere de aykırı davranılamayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasanın dolaylı olarak hayvan haklarına yer verdiği 56 ve 169. Maddeler koruma altına alarak hayvan ve çevre haklarını da koruma altına almış, hayvan ve çevre hakları konusuna aykırı düzenlemeler ortaya koyabilme yolu kapatılmıştır.
Sonuç
Anayasacılık, devlet iktidarının sınırlandırılmasını ve bu sınırlı ortamda hak ve özgürlüklerin korunup gerçekleştirilmesini hedeflemektedir. Anayasalar, sadece toplumun yönlendirdiği ve topluma uydurulan metinler olmaktan ibaret değildir. Aynı zamanda topluma yön veren ve güncel gelişmeler gereği değiştirilmesi kaçınılmaz olan, bu yönüyle dinamik olma niteliğini hiç kaybetmeyen devleti ve toplumsal yapıyı dönüştüren ve bir yandan modern değerler etrafında toplanan diğer yandan da merkezine temel hak ve özgürlükleri alan metinlerdir. Bugünün dünyasına için de cevap verme arayışında olan bu metinler, çevre ve hayvan hakları konusunda ulusal ve uluslararası alanda gelişim göstermektedir. Bu sayede Anayasalar hayvan ve çevre hakları konusunda toplumsal bilinç, devlet seviyesinde ise kanuni koruma yükümlülükleri getirmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de geçtiğimiz yaklaşık 100 yıllık süreçte Hayvan ve Çevre Hakları konusunda geliştirdiği politikalar, vardığı kabuller gözle görülür bir ilerleme olarak kaydedilse dahi ülkemiz için daha fazlasının gerektiği açıktır. Ülkemizde olduğu gibi hayvan nüfusunun yüksek olduğu ülkelerde -bilhassa tarıma dayalı ekonomik faaliyetler yürüten bölgelerin fazlalığı da göz önünde bulundurduğunda- hayvan ve çevre haklarının temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi yasalaşması toplumun geleceği açısından önem teşkil etmektedir. Hayvan ve Çevre Haklarını yasalaştırarak ve bunu toplumun pratik yaşamına entegre etmek üzerine yoğunlaşarak, ülkemizin uluslararası arenada demokrasi ve haklar çerçevesinde öncülük etmesi için şartlar uygun gözükmektedir.
Comments